16 Nisan 2014 Çarşamba

Gamze Güngörmüş Kona Hakkında

1969, İstanbul doğumlu Kona, doktora derecesini 2001 yılında Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı’ndan “Cooperation Strategy Models for the Central Asian Region and Future Scenarios on Turkey” başlıklı tez ile almıştır. 1992 yılından bu yana profesyonel iş hayatında yer alan Kona halen merkezi Londra'da bulunan Stratejik Araştırmalar ve Analiz Merkezi'nde (CESRAN : www.cesran.org) Danışman olarak görev yapmakta (http://cesran.org/index.php? option=com_content&view=article&id=151&Itemid=43&lang=en), İstanbul'da üniversite öğretim üyeliğine yarı zamanlı olarak devam etmekte, Kadın ve Eğitim alanında faaliyet gösteren Sivil Toplum Kuruluşları'nda yer almaktadır.
Akademik çalışmaları Uluslararası İlişkiler disiplininde Senaryo Planlama, Strateji Modelleme, Güvenlik gibi alanlarda yoğunlaşmaktadır.
Uluslararası ilişkiler disiplini kapsamında; yayınlanmış beş kitabı;
Hakemli dergilerde yayınlanmış uluslararası ve ulusal makaleleri;
Bildiri kitabında yayınlanmış uluslararası / ulusal bildirileri;
Biri uluslararası olmak üzere beş kitap içinde, beş ayrı makalesi bulunmaktadır.
(kitaplar hariç tüm çalışmaların tam metni için bkz.www.gamzegungormuskona.blogspot.com)
21. Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (YEKÜV) bünyesinde babası merhum Ümit Güngörmüş Sürekli Eğitim Fonu-Kurucu, Tarih Vakfı Mütevelliler Kurulu-Üye, Kadın Adayları Destekleme Derneği (Ka.Der) Kadıköy-Üye, Hedefimiz Gelişim Grubu Yürütme Kurulu-Üye, Kadıköy Belediyesi Ataşehir Hayvan Barınağı-Gönüllü ve LÖSEV-Gönüllü.
Dünya iyisi bir adamla evli ve 1994 doğumlu Yamaç Kona'nın (nam-ı diğer "Kanat Aklısıkkanatlanan") annesidir.
kona.gamze@gmail.com
Beğendikleri :
1. Center For Strategic Research and Analysis (CESRAN - www.cesran.org)
2. Hedefimiz Gelişim Grubu (www.hedefimizgelisimgrubu.blogspot.com)
3. 21. Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (www.yekuv.org)
4. Kadıköy Belediyesi Ataşehir Hayvan Barınağı (www.kadikoyunkopekleri.org)
Yazılarının Yayınlandığı Haber Portalları ve Gazete:
1. www.politikadergisi.com (e-dergi)
2. www.ulusalses.net (e-gazete)
3. www.flashaber.com.tr (Yerel Gazete)
Profesyonel yaşamından kesitler:
1. Center For Strategic Research and Analysis CESRAN - Academic Coordinator/Advisor-London- (Stratejik Araştırma ve Analiz Merkezi-Danışman-Londra http://cesran.org/index.php?option=com_content&view=article&id=151&Itemid=43&lang=en (2009-devam etmekte)
2. CESS Central Eurasia Studies Society-Member-(Orta Asya Çalışmaları Derneği-Üye- http://centraleurasia.org/ (2005-devam etmekte)
3. Eurasia Critic - Author-London-www.eurasiacritic.com (Eurasia Critic Akademik Dergi-Yazar-Londra) (2009-devam etmekte)
4. Center For Strategic Research and Analysis CESRAN - Contributor-London-(Stratejik Araştırma ve Analiz Merkezi-Yayın Kurulu Üyesi-Londra http://cesran.org/index.php?option=com_content&view=article&id=151&Itemid=43&lang=en (2010-devam etmekte)
5. Journal of Global Analysis-International Advisory Board Member-London (Global Analysis Akademik Dergi-Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi-Londra http://cesran.org/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=183&Itemid=194&lang=en (2010-devam etmekte)
6. İsveç Uluslararası Yerel Demokrasi Merkezi'nin (Swedish International Center For Local Democracy) daveti üzerine Haziran 2013-Kasım 2014 tarihleri arasında "Yerel demokrasi ve Sürdürülebilir Kalkınma Eğitim Programı"na ("International Training Programme on Local Democracy and Sustainable Development With Gender Perspective") katılmış ve "2014 Yerel Seçimleri Öncesinde Yerel Yönetimlerde Kadın Katılımının Güçlendirilmesi" ("The Ways to Increase Women Participation in Local Governance Before 2014 Local Elections in Turkey")başlıklı Proje ile Yadigar Aslan'ın Çekmeköy Mimar Sinan Mahallesi Muhtarı seçilmesinde Proje Yürütücüsü olarak yer almıştır. (Sweden, Turkey, Ukraine / July 2013-November 2014)
7. 2012 yılında Avrupa Türk İslam Birliği'nin (ATİB) davetlisi olarak "Kürt Diasporası" başlıklı Çalıştay'a katılmıştır. (26-27 Mayıs 2012, Köln-Almanya)
8. 2011 yılında Ekopolitik’in (Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği) davetlisi olarak “Gizli Kuşatılmışlık:Kuzey Kıbrıs” başlıklı Çalıştay’a katılmıştır. (28 Haziran 2011, Girne-KKTC)
9. 2011 yılında Ekopolitik’in (Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği) davetlisi olarak “Irak Çalıştayı II-Erbil Durağı” başlıklı Çalıştay’a katılmıştır. (28-29 Mayıs 2011, Erbil- Kuzey Irak)
10. 2007 yılında Hebrew University of Jerusalem ve Bar-Ilan University'nin ortaklaşa daveti üzerine “The Arab-Israeli Conflict in the 21st Century” konulu Uluslararası Atölye Çalışması'na katılmıştır. (June 13-21, 2007, Jerusalem-Israel)
11. 2006 yılında T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı'nın davetlisi olarak Türkiye'yi temsilen Tbilisi School of Political Studies'de bir konferans vermiştir. (December 08-10, 2006, Bakuriani-Georgia)
12. 2006 yılında Ljublijana University'nin davetlisi olarak Ljublijana University/Faculty of Social Sciences'ta bir konferans vermiştir. (May 13, 2006, Ljublijana-Slovenia)
13. 2006 yılında Slovenya Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak Türkiye'yi temsilen Türkiye-Slovenya Yuvarlak Masa Toplantısı'na katılmıştır. (May 11, 2006)
14. The Leonard Davis Instıtute For International Relations ve İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak İsrail Dışişleri Bakanlığı'nda bir konferans vermiştir. (March 6, 2006, Jerusalem-Israel)
15. Hebrew University/The Truman Institute For The Advancement of Peace'da bir konferans vermiştir. (March 30, 2006, Jerusalem-Israel)
16. Bar-Ilan University/The Begin-Sadat Center For Strategic Research'de (BESA) bir konferans vermiştir. (March 5, 2006, Ramat Gan-Israel)
17. Ben Gurion University/The Chaim Herzog Center'da bir konferans vermiştir. (March 29, 2006, Beer Sheva-Israel)
18. 2006 yılında İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak “Central Factors of Development Policy" konulu Uluslararası Atölye Çalışması'na katılmıştır. (March 05-30, 2006, Beer-Sheva-Israel)
19. 2005 yılında Kazakistan Abay Devlet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün davetlisi olarak Üniversite'nin konuğu olmuş ve bir konferans vermiştir.(April 15-21, 2005, Almati-Kazakistan)
20. 1998-1999 akademik yılı, güz ve bahar dönemlerinde Finlandiya Turku Üniversity - Department of Contemporary History'de misafir araştırmacı olarak görev yapmıştır. (1998-1999, Turku-Finland)
21. 1999-2000 akademik yılında Finlandiya Turku University - Department of Contemporary History'nin daveti üzerine Finlandiya Bilimler Akademisi (Finland Academy of Sciences) tarafından finanse edilen “Balkan 2000” adlı araştırma projesi grubunda yer almıştır. (1999-2000, Turku-Finland)


Hayvanları Çok Seviyorum

Gamze Güngörmüş Kona

Hayvanları Çok Seviyorum
Yolda bir bir kaza olur, seyrederiz
Ambulans sireni öttüre öttüre gelir, öyle bakarız,
Dünyanın en pahalı benzinini kullanırız ama yollar hep tıklım tıklımdır,
Kitap Fuarlarına gideriz, imza alırız ancak o kitabı okumayız,
Sadece kahvaltı ve yemek verilen toplantılara katılırız,
Haklının ve hakkın yanında sesimizi yükseltmekten korkarız,
Kredi alarak, tatile çıkarız,
Lüks ev, araba, telefon ve kıyafet merakımız had safhadadır,
Düğünlerde, maçlarda mutlak biri kaza kurşununa kurban gider,
Orman yakma pahasına mangal yaparız,
İçer içer direksiyona oturur, cenaze çıkarırız,
Her türlü aşağılanmanın, yetememenin, sıkıntının acısını kadınları haşat ederek çıkarırız,
Yağmur serpeler, trafik kangren olur,
Kul hakkı yiyip, namaz kılar, oruç tutar, hacca gideriz,
Hiç bilmediğimiz yolların detaylı tarifini veririz,
Tiyatroları kapatırız,
Engellilerin asansörlerini, park yerlerini sapasağlam halimizle kullanırız,
Güçlüye ve güce taparız,
Randevularımıza, sözlerimize hiç sadık kalmayız,
250 gr. kıymaya, çeyrek altına, kimi zamanda sınırsız kontöre ya da 1 fidana oylarımızı aracı kılarız,
İltifatı abartır, yerginin dozunu kaçırırız,
Bağışları hiç ederiz,
Uzun don ya da sütyensiz entariyle denize gireriz,
Defalarca hacca gideriz,
Bin tane derneğe üye oluruz,
Kartvizit dağıtmayı pek severiz,
Şişik egolarımızı tatmin etmekten hiç sıkılmayız,
“Eğitim şart” diye diye bin tane üniversite açarız,
Kendimizden farklı olana “hadi len ordan” deriz,
Ayrıcalıklı zümrelere şevkle biat eder, kafa tutmayız…?
Sahtekarlığın sıradanlaştığı, adamcıkların adam yerine konduğu, cehaletin kutsandığı bu “mış” gibi
yaptığımız yalan dünyada,

Hayvanları çok seviyorum, özellikle sokaktakileri,
Hep beklentisiz, menfaatsiz, kendisini sevene tutkulu ve vefalı…

Onurlu Çapulcular

Gamze Güngörmüş Kona

Onurlu Çapulcular
Bizim evde iki kedi var, kızın adı Şerafettin, diğerinin ise Celal. Celal erkek fakat çok iyi huylu ne tırmalar ne de ısırır. Sevgisini sonuna kadar gösterir, kediden çok bir köpeği andırır, sadık, şefkatli, otoriteye sonuna dek itaatkar ve uysal. Şerafettin biraz sinirli hele Celal gelip saltanatına ortak olunca ve sahip olduğu tüm hisseler ikiye bölününce iyiden iyiye hırçınlaştı. Zorla hiç bir şey yaptıramazsın ona, istediğini sever, istemediğini tırmalar, istediği yerde yatar, acından ölse beğenmediğini yemez, sadakati yoktur, menfaatlerine çok düşkündür, otorite tanımaz, çok onurludur öyle burnu düşse yerden almayacaklardan, aşı günleri bir felakettir, bizim veteriner Onur telef olur aşı yapacağım diye. Şahsiyetlidir, herkeslere yılışmaz, ev halkının tümünün peşinde dolaşmaz, en güzel mamayı sunana işi bitene kadar cilve yapar sonra yine “şahsiyet” zırhını kuşanır.
Duygusal olan dostlar Celal’i sever, onun o sakinliğini, tanıdık tanımadık herkeslerin kucağına yayılmasını, tırmalama, saldırma nedir bilmemesini, acizliğini, o kendini bir türlü ifade edemeyişini ve garibanlığını pek sever. Mantıklı olan dostlarım ise Şerafettin'e hayrandır; her şart altında ve hiç bir şeyi umursamadan kendini ifade edişini, şahsiyetli duruşunu, yılışık olmayan tavrını, menfaatlerini sonuna dek kollamasını, işi bitince poposunu sallaya sallaya çekip gidişini, ilişkilerine çok geç başlayıp, istikrarlı biçimde sürdürüşünü ve de en önemlisi iktidarını hiç paylaşmayışını
Bu ikisinin ev halkıyla ve eve gelen konuklarla olan ilişkileri ve tepkileri yaşadığımız toplum içindeki insanların diğer insanlarla olan ilişkilerine çok benzer. Celal bizim evin en yaşlısıyla arasını hep iyi tutar, anam yaşlılıktan Celal ise mazlumluğundan dolayı kendisini ifade edemediği için birinin diğeri ile olan ilişkisi gayet enterasandır. Celal anamı kendisini ne kadar sevdiğini bildiği için sonuna dek kullanır, anam da Celal’in kendisine gösterdiği sevgi ritüellerini bağrına basar, onu şımarttıkça şımartır. Zaman içinde o ezik Celal şahsiyet sahibi olmaya başladı, ev halkını tınmamaya ve bildiğini okumaya kalkıştı, hem semirdi hem de payına düşen hissenin genişlemesiyle şımardıkça şımardı. Şerafettin’e saldırmaya başladı, onun yemek ve su kabına tecavüz etti, onu garibanlaştırdı, ev halkına yabancılaştırdı. Sonunda geldiğinden bu güne hep iktidarını koruyan Şerafettin sonradan palazlanan Celal’e yenildi ve küskünleşti.
Bu iktidar da böyle yaptı işte, adam yerine konmayan, devlet dairelerinde ve toplumun diğer sınıflarınca horlanan, ezilmiş, şahsiyetini yitirmiş kesimlerin kendilerini ifade etmelerine, işlerini halletmelerine, adam yerine konmalarına, hizmet almalarına vesile oldu. Haklarını, hukuklarını teslim etti. Buraya kadar çok güzel oldu ama bir noktaya gelindi diğer taraf ihmal edildi hatta geçmişin birikimiyle iş kişiselleştirildi, abartıldı. Laik, Alevi, Kemalist kesimler ötekileştirildi, aidiyet duygusu adete sıfırlandı, kendisini ne siyaseten ne de toplumsal olarak ifade edebildi, siyasal sisteme uygulamaları dolayısıyla yabancılaştı, iktidarın sık azarlamalarıyla hırslandı, zenginleşen diğer kesimin üstünlüğüyle kinlendi, yapılan açıklamalarla siyaseten dışlandı, toplumsal olarak ise azınlıkta kaldığını hissetti. İktidarın uygulamalarından herkes payına düşeni elinde buldu ve uzunca bir sure razı oldu. Olaylar ve sözler birikti. Bir zamanların en ayrıcalıklı kesimi askerler hem otoritelerini hem de saygınlıklarını kaybettiler ve tutuklamalarla “kendilerince” mağdur edildiler. Entel-dantel meyhane sümbüllerinin keyifle yudumladıkları rakıları masalarının sokaklardan kaldırılması, içki yasağı vs. gibi uygulamalarla boğazlarına dizilmeye başlandı. Daha çok kız çocuğu okusun diye başlatılan 4 4 4 uygulaması imam hatiplerin açılması ve ikinci dörtten sonra kız çocuklarının okuldan alınmasıyla neticelenince laik kesimin huzuru bozuldu. Kıyafet serbestisi işiyle okullara başörtülü girme talepleri eş zamanlı olarak gündeme gelince hem laik hem de Kemalist kesimlerin endişeleri iyice arttı. Din dersinin Alevi yurttaşlar için zorunlu olmaktan çıkarılmayışı ve ardından Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verileceği açıklandığında Yavuz tarafından kıyama uğrayan Alevilr iyice öfkelendi. İmralı görüşmeleri ve olası anayasal düzenlemelerle özerk Kürt Bölgesi’nin yapılandırılacağını düşünen milliyetçi kesim “vatan elden gidiyor” haykırmalarıyla Kemalistlerle duygusal bağ kurup, iktidara cephe aldı. Ergenekon tutuklamalarıyla faili meçhullerin aydınlatacağının teminatını veren iktidar bir tek faili meçhulü dahi ortaya çıkaramayınca mağdur kesim hayal kırıklığına uğradı. Kısaca sadece mazlum, mağdur, gariban olduğu için sıvazlanan kesim palazlandırıldı, iktidarın yandaşı oldu, ekonomik imkanlarını genişletti, farklı sosyal, ekonomik ve siyasal alanlarda güç sahibi oldu, iktidar da bu farklı alanlarda güçlendirdiği eski mazlumlardan daha da güç alarak 3. döneminde otoriterleşti, kalkınmayı geliştirdi ama adaleti eşit dağıtmadı, bir “diğer” mazlum ve mağdur sınıf yarattı.
İşte, Gezi olaylarında herkesten bir parça vardı. Kaybedenlerin, şahsiyetleriyle oynananların, haksızlığa uğrayanların kendilerini ifade ettikleri bir park ve meydanlar, bu parkta ve meydanlarda kaybettiklerini duygusal anlamda kazanmaya çalışanlar, kaybettirenden intikam almaya çabalayanlar. Onurlu Çapulcular…    

Acıların Çocukları

Gamze Güngörmüş Kona

Acıların Çocukları…
Atatürk’ün bu topluma önerdiği ve kabul ettirmeye çalıştığı; Batı tarzı bir yaşam pratiği, siyaset uygulaması ve toplum yapısı idi.
Yıllarca süren Tek Parti iktidarının bu topluma önerdiği hatta dikte ettirdiği; Atatürk’ün oturtmaya çalıştığı tüm değerlerin jakoben tarzda uygulanması idi.
DP iktidarının yaptığı ise tüm Atatürk ve Tek parti döneminin rövanşını alırcasına toplumu dinine, özüne döndürmek, siyaseti horlanan köylüler vasıtasıyla icra etmek oldu. Sonra, asker amcalar kızdılar ve İnönücülerin desteği ile üç kez başa gelmiş DP iktidarını alaşağı ettiler ve hatta süründürüp, öldürdüler.
1965’te Süleyman bey geldi, Partisi bünyesinde yer alan milliyetçi-muhafazakar kanadın desteğini çekmesiyle 6 yıllık iktidarını sonlandırdı ve 1960 darbesiyle DP iktidarına ve muhaliflere çektirdikleri ile o dönem çok eleştirilen askerler bu kez yine intikam alırcasına Süleyman beyi de bir muhtıra ile gönderdiler, o da şapkasını alıp gitti.
1970’li yıllar harala gürele geçti zaten.
1980 bir geldi pir geldi; “sansür, işkence, fişleme, fikir suçları, inanç suçları, baskı, şiddet, imam hatipler, dindarlar, solcular, ülkücüler sağcılar” toplumun hemen tüm katmanlarıyla oynandı, tüm düşünce ve yaşam biçimleri yeraltına indi korkudan, zulüme maruz kalmamak için.
Sonra tüm bu döneme inat; askeri birliği şortla denetleyen, misafirlerini Çankaya Köşkü yerine Okluk Koyu’nda ağırlayan, ısrarcı Genelkurmay Başkanı’nı istifa ettiren, Barzani’ye kırmızı pasaport veren, ilk kez Kürt sorunundan ve Kürtlerin özerkliğinden bahseden bir Cumhurbaşkanı gördü bu toplum, karşılığını da fazlasıyla buldu.
Belki de yine etkiye tepki olarak; Özal sonrası dönemde; o dönemin tüm sivil, demokratik, asker-umursamaz, Kürtsever, demokrat öğretilerine inat; onlarca/yüzlerce faili meçhul, post modern bir darbe, asker-sivil otorite paylaşımı, envai çeşit hukuksuzluk, terörle mücadele adına köy boşaltma, işkence, derin devlet yapılanması gibi tamamen faşizan, militarist, anti-demokratik uygulamalara şahit oldu yine aynı toplum.
Şimdilerde ise önceki dönemlerde dinini baskılayan, korkudan düşüncesini hep zihninin içine hapsetmek zorunda kalan, işkence gören, kendisine kart kurt denen, kısaca bu Cumhuriyetin onca yıllık serüveninde yaşananlar kendisine ne denli olumsuz olarak dönmüş kesim varsa, mevcut iktidarın uygulamaları ile rövanş alma çabası içinde yani maruz kaldıkları siyasal-sosyal-toplumsal ve ideolojik ne kadar etki varsa tepki olarak aynı alanlardan muzdarip iktidarın uygulamaları ile bütünleştiriyor kendisini.
Ama artık bu millet bıktı. Artık acıların çocukları acılarını hınçla yıkamasınlar ne olur.

Yeni Köylüler

Gamze Güngörmüş Kona

Türkiye’de Yeni Bir Toplumsal Sınıf : Yeni Köylüler
Köylülük; yerel ve özgün değerlerin, görenek ve geleneklerin köy ve kasaba halkı tarafından benimsenip kuşaklara aktarılması anlamı taşırken, Köylüleşmek; hakkını bir nedenle ya da tercihen büyük şehirde yaşamaktan yana kullanan zevatın kendi yerel değerlerini kural tanımazlık, şiddet, sürekli ve bilinçli aykırı ve rahatsız edici tavırla harmanlayarak dönüştürmesi ve bu tavrı zevkle ve gururla sergilemesidir.
Şile otoyolunda trafik sıkıştığında arabadan inerek, boxer don ve çıplak ayak yürümeye başlayan,
Bira şişelerini arabadan dizi dizi fırlatan,
Yol vermeyeni çekip silahla vuran,
Yanındaki kıza yan baktı diye adamı haşat eden,
Gürültü yapıyor diye uyaran komşusunun pestilini çıkaran,
Yemek yer gibi küfür eden,
Halka açık plajda uzun donla denize giren,
Toplu taşıma araçlarını kadına-kıza sarkma mekanı olarak kullanan,
Çekmeköy Beşiktaş Nevzat Demir Tesisleri’nin yan yolunda-yol üstünde arabaları park edip şişelerce bira yuvarlayan,
En işlek otobanlarda bir ağaç altında grileşmiş atletiyle horul horul uyuyan,
İftar vakti geldiğinde nerede olursa olsun, tava-tencere indirip, iftarını açan,
Mangal yapayım diye ormanı telef eden,
İğrenç müzik zevkini hem evinde hem de arabasında başkasına dinletmek için müziğin sesini imanına kadar açan,
Evinden çıkar çıkmaz her karı-kıza gözlerini devirip bakan, laf atan,
Her hakkı hukuku kendinde gören, bulan ve uygulayan, başkalarının hakkını, hukukunu ve özgürlüğünü böylelikle iyice daraltan,
Otoparkta yer bulamayınca sırım gibi haliyle, engelli otoparklarına park eden,
Emniyet kemeri ötmesin diye kemer deliğine plastik sokan,
Bilmem ne etini dana eti diye kakalayan,
Hayır paralarını buharlaştıran,
Çimentodan-demirden çalan,
Ve daha buna benzer şeyleri yapandır “Köylüleşen”
Bu iş; “göbeğini kaşıyan adam”dan çok öte bir şey. Toplumun kural tanımazlığa, hukuksuzluğa, şiddete dönüşüm süreci. Ve maalesef tüm sözlü ve fiili uygulamalarıyla köylülüğü yücelten bu iktidar bilerek ya da bilmeden köylüleşmenin de zeminini hazırlamış, buna teşne olanların yolunu açmıştır. Adnan Menderes dönemi bir elinde viski, diğer elinde tespih, göbekli, sonradan görme para babalarının yerini; her pisliği yapma, karşısındakine her türlü rahatsızlığı verme, her çeşit hukuksuzluğu uygulama hakkını kendinde bulan, şiddete meyilli, kültürsüzlüğünden adeta gurur duyan, köylüleşmiş olmaktan zevk alan yeni bir sınıf aldı. Bu yeni sınıf giderek palazlanıp, maddi-manevi güçlenecek ve toplumu olumsuz anlamda dönüştürecektir. Geç olmadan bir Kültür Dönüşümü. Kim ve nasıl yapacak bilemem ama yapılmazsa ne olabilir söyleyebilirim.  

AKP İktidarı ve Muradına Eren Dindarlar

Gamze Güngörmüş Kona
 
Ak Parti İktidarı ve Muradına Eren Dindarlar
Başı bağlı eşlerini laikçileri öfkelendirmemek için hiç istemeyerek görünmez kıldılar,
Namazlarını gizli kapaklı eda ettiler,
Tespihlerini hep sakladılar,
Ramazanlarda oruç tuttukları belli olmasın diye bin takla attılar,
Cuma namazlarını kıldıkları belli olmasın diye hep gizlediler,
İyi pozisyonlara inançlarından dolayı hiç gelemediler,
Hatta takunyalı oldukları için profesyonel yaşamdan hep bertaraf edildiler,
Başörtülerinden dolayı okuyamadılar,
Sırf dindar oldukları için gazete ve dergilerde hiç yer alamadılar,
Kendi derneklerini, vakıflarını örtülü olarak kurdular,
Ama hiç yılmadılar,
Devranın döneceğine iman ettikleri için hep çalıştılar,
Kendilerine benzerlerden hiç kopmadılar,
Kendilerine benzerlere maddi ve manevi desteklerini hiç kesmediler,
Hep çok vefalı oldular,
Görevlendirildikleri anda dünyanın bir ucu yerlere tereddütsüz gittiler,
Artık devran döndü,
Şimdi çok zenginler,
Çarşaflılar ciplerde,
En baba devlet ihalelerini çaba sarf etmeksizin alıyorlar,
Tüm bürokratik kadrolar, dindarlardan teşekkül,
Yeşil sermaye en pırıltılı dönemini yaşıyor,
İmanlı çaycılar dahi iktidarın maddi koruması altında,
Çalıştığı kurumun dindar bürokratına/patronuna yaranabilmek için şimdilerde herkes Cumacı,
Ramazanlarda herkes oruçlu,
Herkesler demokrasi tutkunu,
Darbelere karşı,
Askerlere öfkeli,
Din ve vicdan özgürlüğünün ateşli savunucusu,
Dindar Başbakana hayran,
Bol camii ve Kur’an kursunun destekçisi,
Yeni İmam Hatiplerin bağış emekçisi,
Zamanında askerlerin korkusundan selam veremedikleri dindar yeni üst düzey bürokratların emir kulu,
Artık tüm dindarların eşleri “hanımefendi”, kendileri “efendi”,
Ta ki devran tekrar dönene kadar,
Sonra yeniden dön başa; geçmişe öfkeli yeni bürokratik seçkinler, yeni zenginler, yeni ayrıcalıklı sınıf, yeni yalakalar, bertaraf edilen bir yeni kitle, umutları alaşağı edilen yeni insanlar, yeniden bilenen duygular, yap boz, yap boz, yap boz…

Elbette AKP

Gamze Güngörmüş Kona

Elbette AKP
Uzaklardayım, bir kaç yerde 2014 Yerel Seçimlerinin analizini yapmaya çalışıyorum. Aktardıklarımı sizlerle paylaşayım.

Bu seçimlerde MHP kaybedendir, Neden? :
Onca Kürtçülük tezahürlerinin yarattığı kızgınlığa, BDP’nin meclisteki fütursuzluğuna, Apo’nun İmralı’dan ana akım siyasi panoramayı belirleme girişimlerinin doğurduğu tepkiye, bölgesel özerklik ve bağımsız kürdistan ifadelerinin sıklıkla telaffuz edilmesine rağmen Türkiye’de en geniş milliyetçi tabana sahip siyasi parti MHP ancak bu kadar edebildi. Bu oran değişmeyecektir.
Çünkü millet; hem dinine hem de milliyetine sahip çıkan bir siyasi partiyi 2000 sonrasında bulmuştur. Din ve milliyetçilik ayrı ayrı değerlendirilemeyeceğine göre ikisini de dilinden düşürmeyen Devlet bey gibi “Yerimiz sokaklarda kavga etmek değil…” diyen değil, “…ulusal menfaatimize dokunulduğunda, yıkarız…” diye gürleyen bir lider daha yeğ tutulmuştur. Millet efendi değil ki, kaba kuvvetten hoşlanan, bir güçlünün gücüyle güç bulmaya çalışan tipik Orta Doğu coğrafyası halkı. Bu nedenle, tercih MHP değil ve olamaz.    

Bu seçimlerde CHP kaybedendir, Neden? :
Hükümetin onlarca açığına rağmen CHP ancak kalelerini korumayı başarabilmiş, fazlasını yapamamıştır. CHP iki nedenden dolayı başarısız olmaya devam edecektir;
Çünkü CHP’de kişisel menfaatler kurumsal menfaatlerin her zaman önünde yer almıştır. Çünkü CHP’de başını çıkaran herkesin başı anında ezilmiştir; Kavga gürültü hiç dinmemiştir. Küsmek gelenekselleşmiştir, Diğerlerinin gövdelerini ezerek yükselmek alışkanlık haline gelmiştir; Ehil olmayan-işi hiç bilmeyen insanların onun bunun vasıtasıyla tepelere çıkması kurumsal kültür haline dönüşmüştür, Siyaset yapmayı her seçimden 6 ay once hatırlamak çalışkanlık sayılmıştır; Emanetçilik sıradanlaşmıştır. Liderin tam hakim olacağı, bir başka kurum kültürü ve bir başka insan grubuyla dönüşüm sağlayana dek kaybeden olmaya mahkum kalacaktır. Liderin tam hakim olacağı, bir başka kurum kültürü ve bir başka insan grubuyla dönüşüm sağlayana dek kaybeden olmaya mahkum kalacaktır.
Ayrıca bir başka başarısızlık nedeni de, Türkiye’de Atatürkseverlerin, askerseverlerin, laikçilerin, az dindarların! sayısının ancak bu kadar olmasıdır. Bu gerçeği kabul etmek lazım. Atatürk mü Din mi? Elbette Din. Askerler mi? Hacılar-Hocalar mı? Elbette Hacılar-Hocalar. O halde; elbette CHP değil.

Bu seçimlerin kazananı AKP’dir, Neden? :
Hükümet yetkililerinin pek çok bireysel skandalına, hükümetin bizzat kurumsal nitelikteki skandallar zincirine, Cemaatle köprülerin atılmasına rağmen bu seçimlerin kazananı AKP olmuştur.
Çünkü din; ortaya çıkan, görünür hale gelen ve belgelenen her türlü kötülüğün karşısında hiç bir karşı ataktan etkilenmeyen, delinmez bir zırh gibi öne sürülmüştür. Hem Allahına hem de menfaatine sahip çıkıldığını gören dindarlar!, hem Allahına hem de menfaatine sahip çıkan iktidarı kutsamıştır. Ve iktidarın kötülüklerine tam bir ışık sızmaz perde çekmiştir. Destekleyen gayet haklıdır. Neticede bizaat kendisi Cumadan hemen sonra din iman dinlemeden önüne kim gelirse kazıklamakta, Cuma’dan hemen sonra dikmekte olduğu binada 5 yerine 3 demir kullanmakta, Cuma’dan hemen sonra once Allahın adını zikrederek sonra en yapılmayacak şeyleri yapmaktadır. Sözüm; doğrudan dini bu şekilde araç haline getirenleredir. Bu bir kişisel tespittir, hakaret değil.
Kısaca AKP beyin takımı çok akıllıca bir siyaset güderek; zenginleşmek isteyeni zenginleştirmiş, Cemaatlere sınırsız imkanlar sağlamış, askerlerden nefret edenlerin keyfini yerine getirmiş, “Kürt” kelimesinin zikredilmesinin suç olduğu bu coğrafyada “otonomi”, “özerklik”, “bağımsızlık” gibi sakıncalı kavramların tartışılmaya başlanmasına zemin hazırlamıştır. Tabanını oluşturan “Adil Düzen” savunucularından farklı olarak her kesimi görmüştür ve görmeye de devam etmektedir.    

O halde Genel Sonuç:
Türk milletinin ideolojik ve siyasi formasyonu  iki temel unsurdan oluşmaktadır, bu seçimler sonrası bu saptama kesinleşmiştir. : Din ve kişisel menfaat. Din; bireysel ve kurumsal ayıpları örtmeye, bireysel ve kurumsal menfaat sağlamaya, mümkün olmayanı mümkün kılmaya, zenginleşmeye hem sağlam bir zemin hazırlarken hem de kendinden olanlara-kendinle olanlara, kurumlara, cemaatlara sınırsız menfaatler sağlamıştır. Otel gibi hastane gören çarıklı Ahmet efendi, kapısından erzak kolisi teslim edilen orta halli Edip bey, Cemaatinin sayısız okul açmasına izin verilen Nimetullah hoca, Anadolu’da bakkalcılık yaparken İstanbul’da devleşen Ekber bey elbette hem Allahı ağzından eksik etmeyen hem de kendisini gören AKP’nin iktidarını var edecektir.

Ne yapmalı?
Pek çoğu AKP’den kurtulmanın bir yolunu arıyor ancak nafile. Kurtulunsa dahi çözüm bu değil, korkudan yer altına inenler, uygun ortamlarda başlarını çıkarıverirler, gayet normaldir. O halde ne yapmalı? Kültür Devrimi. Toplumun ahlak yapısını, algısını, tercihlerini yeniden düzenleyecek, kısaca toplumu yeniden formatlayacak bir eğitim ve kültür düzenlemesi. Kendi geleceğini din-iman-kitapla değil, aklıyla yapabilecek yeni nesiller, Atatürk’ü işine geldiği gibi kullanan saman kafalılar yerine aklıyla hayranlık duyan yeni nesiller. Denemeye değer gibi…