5 Mart 2013 Salı

ABD Dış Politikası : Özgürlükleri Yıkan Özgürleştirme


ABD dış politikası liberal temellere dayanmaktadır. Bu politikanın gerçekleşmesi için uygulanan realist politikalar her ne kadar  bazı çelişkilere neden olsa da. Amerika’nın nihai hedefi demokrasi, serbest ticaret ve uluslararası hukuka dayanan bir küresel uluslararası düzeni, normal düzen olarak görmektir. Özgür olmayan toplumlarda hukuk anlayışının bulunmadığı düşünülürse, bu devletlerin ABD’nin potansiyel hedefi haline gelmesi kaçınılmazdır. Pareto’nun ‘elit teorisinde’ değindiği özgürlük denklemi, ABD’nin dış politikaya bakışını önemli ölçüde etkilemiştir. Pareto’ya göre insanlar özgür olmak zorundadır. Özgürlük bir gereklilik değil bir mecburiyettir. Özgür olmayanların da özgürleştirilmesi gerekir. Çünkü, özgür olmayan toplumlar hiçbir zaman  barışçıl kalamaz ve bir gün mutlaka özgür toplumların özgürlüğünü tehdit ederler. Pareto’nun bu fikirleri özgürlüğü dolayısıyla barış ve huzuru ön plana çıkardığı düşünülse de, bu denklemin sınırları netleştirilmediğinden, uygulamada bir çok soruya ve soruna neden olabilmektedir. Örneğin, ABD ne zaman ve hangi toplumların özgür olmadığını düşünmektedir? Bu toplumların kendi iradeleri ne kadar önemlidir? Özgür olmamakta bir özgürlük değil midir? Kendi özgürlüğünü özgür olmamak yönünde kullanan bir halkı özgürleştirmek özgürlüğe bir müdahale değil midir?
Sorular ve sorunlar ne kadar fazla olursa olsun bu egemen gücü dengeleyecek başka bir güç olmadığı sürece soruların yanıtı ve sorunların çözümü önemsenmeyecektir. Hakim gücün algılamaları, özgürlüğün sınırlarını belirleyecektir. Bununla birlikte, istikrarı korumaya yönelik, koşulsuz özgürleştirme çabaları istikrarsızlığın ana kaynağı haline de gelebilmektedir. Davranışlarına ve uluslararası sistemin işleyiş biçimine meşruiyet kazandırma beklentisindeki her uluslararası büyük güç, sisteme bir model önermiştir. Bu model, kendisi bakımından saptanmış olmakla birlikte, mutlaka insanlığın geleceğine yönelik istikrar unsurları taşıyan "pax" önermeleri taşımaktadır. Büyük güç, dünyayı çatışmalardan, istikrarsızlıklardan, fakirlikten, vs. koruyacak bir "pax" kuracağını, kurulan pax'ın özgürlük, uygarlık, kardeşlik ve hatta eşitlik sağlayacağını ve insanlığı "barbarlardan" temizleyerek bunların mümkün kılınacağını ileri sürer. Diğer bir ifâdeyle hâkim güç, kendi tanımladığı barbar toplumlara özgürlük ve uygarlık getirmek adına mecburen caydırıcı araçlara başvurmakta ve bu yolla onların daha barbar olmalarını önlemektedir. Farklı türde ve çok sayıdaki oyuncunun birbiriyle uyumsuz talepleri arttıkça sertleşen rekabet ortamlarının, genel ve küresel istikrarsızlıklara yol açtığı açıktır. Söz konusu türden ortamların bertaraf edilmesi sırasında da, lokomotif etki yaratacak büyük ve birbirleriyle dengeli ilişkiler kurmuş güçlere ihtiyaç doğmakta, ancak lokomotif güç egemen güce dönüşmeye başladığında, istikrarsızlıkların kaynağı durumuna düşebilmektedir.
20.yüzyılda başlayıp bugünlere kadar gelen bu müdahaleci zihniyet, özgürlük adına, birçok özgürlüğü yok etmiştir. Yok edilen özgürlüklerine yeniden kavuşmak için mücadele eden her halk, hangi coğrafyada olursa olsun ABD müdahalesine maruz kalmıştır. Hiçbir halk ABD ile uyumlu olmadığı sürece kendi arzuladığı özgürlüğü yaşayamamıştır. ABD’nin uygun gördüğü standartlardaki özgürlük anlayışı ise  sadece demokratik tabana sahip toplumlarda tutunabilmiştir. Diğer toplumlarda ise bu standartlar, tabanı olmadığı için tepkilere, toplumda kırılmalara ve düzensizliğe neden olmuştur. Bu kaos ortamı da yeni krizleri dolayısıyla ABD müdahalesini getirmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder